9 Temmuz 2012 Pazartesi

YAŞASIN SANDIK BAŞKANI OLDUM!...

          Şekerbank' a 1989 yılının Aralık ayının 15'inde girdim. İki sene sonra yeni yapılan Genel Müdürlüğümüze geçtik. Rik takip ve kontrol müdürlüğü bünyesinde çalışıyorum. Henüz daha evli değilim. Hem çömezim, hem erkeğim, hem bekarım, hem de banka memuruyum. Yani bütün angaryaların üstüne yüklenebileceği en ideal kişiyim. Hatırlarsınız 1991 yılında DYP' nin birinci parti çıkıp, ANAP' ın ikinciliğe düştüğü bir genel seçim oldu. O güne kadar benim ne bir partiyle, nede bir siyasetle en ufak bir ilgim yok. Gencim, paramı kazanıyorum, yiyip içip geziyorum. Keyfim yerinde. Bir gün mesai içinde ofiste çalışırken birden içeriye müdürümüz girdi. O kadar şef var, müdür yardımcısı var. Müdürün bizim kısma gelmesi çok önemli bir haber getirdiğinin  belirtisiydi.

  • "Arkadaşlar" dedi. " Yapılacak olan genel seçimler için bankamızdanda; görev yapacak sandık başkanları seçmemizi istediler. Bizim müdürlüğümüze bir tane görevli şeçmek düştü. Ben bu işi size bırakmak istiyorum. Siz içinizden birini şeçin bana bildirin" "İyi çalışmalar" dedi ve çıktı.
Tabi bu iş memurlara düşecek. Bayan memurlar otomatikman elendi. Geriye erkek memurlar kaldı. Onlarında evli olanları elendi. Bu sefer bekar memurlar kaldı. Gittikçe azalıyoruz. Bunların içinden de yaşlı olanlar elenince geriye sadece ben kaldım.

Oysa bendeki ruh hali çok değişik. Resmen bir gurur bastı beni. Hem heyecanlıyım, hemde sandık başkanlığı kursu için on gün kadar işten yırtacağım. Bunada seviniyorum. 
Bankaya bildirilmiş bir emirle kurs yeri ve saatini söylemişler. Bende belirlenen yere saatinde gittim. Aman Allah'ım !.. iş ne kadar ciddiymiş. Önce görevi yapamamanın cezasını anlattılar. Para cezasından hapsine kadar bir sürü ceza. Olayın şakaya gelir yanı yok, tam on gün neler yapacağımızı tek tek anlattılar. Meğerse ne kadar çok kırtasiye işi varmış. Bütün oy pusulaları sayılacak, listelere geçirilecek, uzun uzun; kullanılan oylar, kullanılmaytan oylar, geriye kalan pusulalar bir sürü hesaplamadan sonra çeşit çeşit rapolara yazılacak ve tüm bunların toplamı ilk teslim aldığımız miktarlara birebir uygun olacak vs...

Son gün birde zimmetle bize koca bir çuval dolusu, oy pususlarları, stampalar, kaşeler, mühürler, matbu evraklar, mum, demir damga vs. verdiler. Sırtımıza vurduk evlerimize getirdik. Ben bir çuval şeçim malzemesi değilde, bir çuval altın gibi titizleniyorum. Seçim sabahı görev yerimizde olan sandığın başına gittim. Baktım benim gibi seçilmiş sandık görevlileri, parti temsilcileri, kapıda polisler herkez gelmiş. Derken seçim başladı. Nasıl titizleniyorum, nasıl titizleniyorum anlatamam.



Allah'ta yardım etti. Sayım yapıldı. Sandık açıldı. Oylar sayıldı, işlendi, hesaplandı, ayrı ayrı paketlendi. Çuvala kondu, çuvalın ağzı yine bu iş için verilmiş iple düğümledik, kırmızı mumu ısıtıp bu düğümün üstüne  bolca döktük. Damga ile sıcak ve akışkan mumun üstüne bastırıp mühürledik. Şimdi bilenler bilir bu mührün donduktan sonra  asla kırılmaması  gerekiyor. Kırıldımı olaya suistimal karışmış anlamına geliyor. Buda benim yandığım anlamına geliyor. Koca çuvalı bebek gibi özenle taşıyorum. Dışarı çıktık. Sırtındaki çuvalları taşıyan diğer sandık başkanları ile beraber bizi, çuvallarımızı teslim alacak hakimin yanına götürecek polis otosuna bindik. Toplam on beş tane sandık başkanıyız. Polis otosu bizi hakimin bu seçim için görev yaptığı sıhhiyedeki "Saray İlkokulu" na götürdü.

Şimdi biraz bu ilkokulu anlatmak istiyorum. Çok eski bir okul. Adeta tarihi. O zamanlar Ankara' da arazi bu kadar pahalı ve rant getiren bir şey olmadığından okula çok geniş bir arazi tahsis etmişler. Binaların alanları çok büyük olduğu gibi, etrafındaki bahçeside çok  büyük.

Ekip otosu bu bölgeye yaklaşırken bir gariplik olduğunu hepimizde hissettik. Ben önce miting var zannettim. Okulun tüm ışıkları yanıyor, okulun içinde, dışında, bahçesinde, bahçenin dışındaki sokaklarda, caddelerde yüzbinlerce insan. Bizim gibi başka sandık başkanlarını getiren onlarca, yüzlerce başka ekip otoları. Hepsinin içinden kadınlı, erkekli insanlar nehir gibi boşalıp bu kalabalığa devamlı karışıyorlar.
Ekip otosununbaşındaki komiser bize döndü;
  • "Arkadaşlar benim görevim buraya kadar. Bundan sonrasında sorumlu değilim. Size başarılar dilerim" dedi.
Biz indik.  Polis  minübüsü çekti gitti. Hepiniz hayatınızın bir döneminde anlatacağım şeyi görmüşsünüzdür. Hani kalabalık bir caddede bir sebeple annesini, babasını yada yanındaki büyüğünü kaybeden çocuklar olur. Bir anda yanlız başlarına kaldıklarını anladıkları anda sanki paralize olurlar.  Panik haline gelirler. Ağlamazlar, bağırmazlar, koşamazlar, korkudan ölecek gibi olurlar.
Aynı durumdayız. Okula girip hakime çuvallarımıza vermek ne mümkün!.. Okula yaklaşamıyoruz bile. Öyle kalabalık, öyle kalabalık ki yürümek bile mümkün değil. Ortada bu işi organize edecek hiç bir görevli, polis, memur yok. Hava yavaş yavaş kararmaya başladı. Yani öyle bir durumki; sorumluluğun olmasa çuvalı at git. Eeee... sonra ne olacak bunun cezası ağır. Teslimde edemiyoruz. Tam bir kara mizah. Bir saat, iki saat, üç saat, dört saat geçti. Kalabalıkda hiç bir hareket, ilerleme  yok. Bizde hala otodan indiğimiz yerde diğer yüzlerce sandık başkanı gibi sırtımızda çuvallarla bekliyoruz.   Neyi bekliyoruz onu bilende yok. Bir ara saate baktım gece ' yi geçmiş.

Yanımızdaki kadınlar ağlamaya başladı. Bir tanesini hiç unutmam kadın çuvalı atıp gidip sonuçta hapse girmekte, burada beklemeye devam edip sonuçta kocasından boşanıp yuvasını dağıtmak arasında çok zor bir karar vermeye çalışıyordu.
  • "Eğer bir saat daha eve gidemezsem kocam beni kesin boşar" dedi ve ağlamaya başladı.
Gece 1'e doğru herşey aynı hamam aynı tas hiç bir kımıldama yok. Yanlız ne olursa olsun canıma yetti diyenlerin attıkları çuvalları görmeye başladım. Çöp konteynerinin etrafı şimdiden ufak bir tepe halini almaya başlamışdı. Okulun duvarlarının dibinde öbek öbek damgalı, mühürlü açılmamış çuvallar gözükmeye başladı.

Nasıl olduysa o anda sağduyum imdadıma yetişti. Ben bu işi kendi başıma halletmek zorundayım. Bir ara çuvalı alıp eve götüreyim diye düşündüm. O da olmaz son bir gayret geldi Allah tarafından. "Bismillah" deyip milleti ittire, kaktıra, bir buzkıran gibi yarım saat içinde okulun bahçesinin duvarlarının dışına ulaştım. Bu bana biraz moral verdi. Tekrar bir gayret. Kanter içinde, artık milleti yerlere yuvarlaya, yuvarlaya binanın girişine geldim. Bu arada saat 2,5 oldu. İnanın bedenime bir güç geldi. Milleti eze, çiğneye koridorları geçip hakimin yanına ulaştım. Zavallı adamın bu gün bile hatırlarım. Tüm Ankara' nın oylarını teslim almak için sadece ve sadece bir tane hakim görevlendirmişler. Adam insan kılığından çıkmış, abondone vaziyette. Onu görüverince hem korktum, hemde kendi halime şükrettim.

Son beş altı kişiyi ittire kaktıra hakimin karşısına geçtim. Bize kursta öğretilen kural şu: Hakim önce benim çuvalın mühürünü inceleyecek, çuvalı önüne çekip eksik mühür varmı, yokmu kontrol edecek. Yaptığım listeleri tek tek kontrol edecek, bilanço tutuyorsa bana imza attırıp çuvalı teslim alacak, benimde işim bitecek. Adam  yüzünü kaldırıp on beş saniye kadar bana baktı. Bir ara uyuyor zannettim. Gayet bıkkın bir sesle;
  • "Her şey tamammı?" dedi.
  • " Evet efendim.Sayıları noktası noktasına tutturdum"
  • "İyi o halde çuvalu şuraya at"dedi.
Gösterdiği yere baktım odanın uzak bir köşesine aynı benimkisi gibi hiç dokunulmamış çuvallar. yığılmış kalmış. Bu lafı ikiletirmiyim hemen çuvalı gösterilen yere attım, geldim. Bana bir tutanak imzalattı, her şey tamam. Ondan sonrasını hatırlamıyorum. O kalabalığı tekrar yara yara nasıl çıktım? Eve nasıl geldim? Ne zaman yatağa girdim? bilmiyorum. Ama tamamdır diye imzaları attık ya başka bir şeyin önemi yok, artık.
Tam bir buçuk gün aralıksız uyumuşum. Bize bu vatan vazifesi için harçlık bile sayılmayacak bir ücret tayin etmişler. Onuda galiba 30 gün sonra falan alabildik. Ama adım gibi eminimki sandık başkanlığı yapan hiç bir arkadaşın umrunda değil bu ücret.

Ofise döndüğümde şefler beni çağırttılar. Niyetlerini biliyorum alay edecekler. Ben yutarmıyım. Bir tanesi;

  • "Nasıl geçti başkanlığın? Yorulmadın dimi?" diye ağız aradı.
  • "Kesinlikle yorulmadım" dedim.
  • "Çok eğlenceliydi" "Benim için şahane bir deneyim oldu" "Erkenden bitirdim" "Evrakları teslim ettikten sonra arkadaşlarla sinemaya gittik"
İstedikleri cevabı alamayınca canları sıkıldı.

  • "Peki" dedi soruyu soran şef
  • "Hadi artık işin başına dön"



1 yorum:

  1. Beğeniler ve gmailime attığınız yorumlar için teşekkür ediyorum.

    Yazılarımı yayınlamaya devam edeceğim.

    İyi Okumalar...

    YanıtlaSil

Yayınlanan Yazıları Nasıl Buluyorsunuz?