3 Ağustos 2012 Cuma

MEYVEYE DALMAK

         
          Çocukluğumu çok özlüyorum. Gençliğimi değil çocukluğumu. Çocukluk hayatın en zevkli, en renkli ama en çabuk biten hayal gibi bir dönemidir.
          Bu yazıyı Ankara Başkent Üniversitesinin 214 nolu odasında yatağımda yatarken yazıyorum. Konuda şu: Bir kalp ameliyatı olmam lazım ama 10 gün kadar önce bir mide kanaması geçirmişim, ameliyat öncesi hazırlık için verilecek kan sulandırıcı ilaçlar zar zor iyileştirilebilen mide yaralarımı tekrar açabilirmiş. Doktorlar grup, grup bir araya gelip ne yapacaklarını düşünüyorlar.

Nelerle uğraştığıma bakarmısınız.

Gelde çocukluğunu özleme!...

Ben hiç olmazsa yattığım yerde öylece duruyorum. Eşimle Annem hastaneye gidip gelmekten kendileride hasta olmak üzereler.

Şimdiden beşer kilo vermişler!....

Çocukluğumdaki Bahçelievler ilk orijinal halinin son zamanlarını yaşamaktaydı.
İlk orijinal halide şu:

Ankara yeni, yeni gelişirken; başkent olduğu için tüm elçilik ve yabancı misyon personeli aileleri ile birlikte bir araya toplanmak istemişler. Kendilerine uygun, kendi zevklerine göre bir mahalle yaratmak istemişler. O yüzden bütün evler iki katlı villalar şeklinde, geniş bahçeleri olan, meyve ağaçları ve çimlerle süslü bir mahalle oluşturmuşlar.

Zaten adıda buradan geliyor: Bahçelievler.

                                               (Bahçelievler 7. Caddeden bir görüntü)



Daha sonra yavaş, yavaş buraya türklerde gelip yerleşmeye başlayınca tek, tük üç, dört katlı Bahçelinin ilk apartmanları görülmeye başlanmış.
Nedense biz türk insanı apartman hastasıyız. Öyle, geniş bahçeler, bol ağaçlı müstakil evler falan bize dokunuyor.
Zaman içinde amerikalılar bakmışlar olacak gibi değil toplanıp, hep beraber Çankaya ya taşınmışlar.

Benim çocukluğumda müstakil villalarla, apartmanlar yüzde elli, yüzde elli seviyesindeydi. Hala boş arsalar, oyun bölgeleri vardı.
Daha sonra bir laz mütahitler dönemi başladı. Bütün Bahçeli bir şantiye sahasına döndü. Buda biz türk insanının rant tutkusu olmalı herhalde. Bu laz mütahitler döneminden biraz geriye gidersek, benim çocukuğum tamda o yüzde elli, yüzde elli dönemine denk geldi.

Boş arsalar, tenha yollar, meyve dolu bahçeler var. Bisiklete biniyoruz, patenlere biniyoruz. Arada canımız macera istiyor.

Yapabileceğimiz en büyük macera ise meyveye dalmak. Ona bu adı verdik. Oysa hiç birimiz yokluk çeken ailelerin çocukları değiliz. Her cuma Bahçelinin büyük pazarı var. Meyve, sebze evlere küfelerle taşınıyor. O zamanlar kıtlıktan çıkmış gibi, pazardan küfelerle, tornetlerle alınırdı. Sabahtan akşama kadar küfeciler evlere taşır dururlardı. Market  alışverişinin ne olduğunun bilinmediği zamanlardı. Bizim bakkallarımız vardı. Her sokakta mutlaka bir veya iki tane bakkal amca olur, ayrıca kasabımız, ayakkabı tamircimiz, pastanemiz, kuru yemişcimiz, tuhafiyecimiz, bisiklet tamircimiz, terzimiz bile olurdu.

Bunlarla mahalleli dost olur, ailecek birbirlerini tanırlar, çoğunun çocukları ile aynı okula gider, beraber oynardık. Zaten bu esnafların çoğuda Bahçelide otururlardı.

Mesela bizim 10.sokakta bir kasabımız vardı. Oğlu bizimle yaşıt, aynı okula gidiyoruz. Aynı zamanda bizim mahalle yani sokak takımında oynuyor. Adını şimdi hatırlamıyorum, lakabı "kasap", kendiside alışmış, hiç gerçek adını kullanan yok. Kasap aşağı, kasap yukarı. Bizim için o kasaptı.Yaşıyorsa selam olsun.

Dediğim gibi henüz villalar bol. Meyve ağaçları dahada bol. Bizde aklımız sıra evlerin bahçelerine dalıp meyve kopartıyoruz. Toplayıp yine gizlice kaçıyoruz. Bir yerde bir araya döküp yiyoruz.

Halbuki bizim kendi Hızır apartmanımızın arkasında  yani kendi arka bahçemizde, bir ayva, bir kayısı, birde kiraz ağacımız var. Bize ait.Meyveleride bol hiç kimsenin aklına toplamak gelmez. O meyveler çıkar, dökülür, kurur, apartmandan bir Allahın kuluda inip bir kilo toplayayım demez.
Kapıcımız Dursun efendi onları budar, ilaçlar, diplerini çapalar, zamanında sular ve öylece bırakır. O meyveler ağaçların üstünde kurur.

Biz macera peşindeyiz.Esas niyetimiz o.
Bize dik bir 1.cadde var.Ve onada paralel 12.sokak var.
Bir gün bir arkadaş nefes,nefese yanımıza geldi."Bir yerkeşfettim" dedi.
"Nerede" dedik.
"12.sokakta çok uzak değil.Kocaman bir arka bahçesi var.Çeşit çeşit ağaçlar var.Armutlar bir olmuş nah! böyle,böyle"dedi.

Karar verdik,çete halinde dalıcaz.Etrafı kese,kese 12.sokağa gittik.Evlerin birinden arka bahçelere süzüldük.Biz o zamanlar arka bahçeler arasında geçiş yapmanın üstadları olmuşuz. Ne nereye çıkar,nereden en çabuk ve gizlice toz olunur biliyoruz.Mesela kaçmamız gerektiğinde herhangi bir evin yada apartmanın arka tarafına geçtikmi,bahçeden,bahçeye bizi yakalamanın mümkünü yok.Hangi duvar daha alçaktır,hangi telörgüde geçilebilecek yırtık vardır biliriz.Hepimizin kafasında sanki birer navigasyon cihazı var.

Dalacağımız evin karşısındada yani sokağın karsısındaki apatmanın 3.katındada annemin arkadaşı Yüksel hanım teyzeler oturuyor.Kocası Kara Kuvvetleri Komutanlığında Albay.Habib amcamız.O aralar paşalığını bekliyor.Yalnız Yüksel hanım teyzenin özel bir durumu var.Bir rahatsızlık geçirmiş,kendisine yüksek dozda kortizon vermişler.Kadıncağız 220 kg'a çıkmış.Bir dahada zayıflayamamış.Durumundan dolayı sık sık dışarı çıkamadığından günlerini ön balkonda oturarak geçiriyor.

Bizim çete arka bahçelerden birinden ötekine geçe,geçe dalacağımız evin arka bahçesine kadar geldik.Hakikaten ondan fazla ağaç var,ama en muhteşemi armut ağacı.Arkadaşın tam anlattığı gibi"her biri nah!böyle,böyle".
Biz başladık icraya.

Bu arada birden bir kadın çığlığı duyduk.Öfkeyle bağırıyor.Birde dikkat ettikki bize bağırıyor.
"Ahlaksızlar,terbiyesizler,hepinizi gördüm.hepinizi şimdi karakola telefon edip polise bildireceğim"diye bas,bas bağırıyor.

Fakat ne inat Yarabbim!.... Susmuyor.Alarm gibi!...Kapatmanın imkanı yok.

Zaten onunda otur,otur canı sıkılıyor,hem komşusunun bahçesini koruyor,hemde ona iyi eylence çıktı.
Bir ara;

"Sizi gidi azgınlar pis çocuklar,birde Müdürünüzün bahçesine girersiniz ha!...
Sizin gözünüz dönmüş,sizi taa okulunuzaşikayet edecem, sizi tek,tek müdürünüze söyleyeceğim" diye avaz,avazbağırıyor.

hep beraber bize istihbarat getiren arkadaşa döndük.

"Ne diyor bu karı oğlum lan"

"Burası kimin evi ?" diye sıkıştırdık.

"Ben nerden bileyim oğlum?""Müdürün evi diye üstünde yazmıyorki!..."

"Lan bi yakalanırsak varya hepimizi kazığa geçirir oğlum"

"En hafifinden disipline gideriz."

İçimizde biri var,oda aynı okulda öğretmenlerden birinin oğlu.

"Ben bittim oğlum"dedi.Yüzü kağıt gibi oldu.

Bu arada biz şaşkınlıktan dona kalmış durumdayken Yüksel hanım teyze beni tanıyıverdi.Bu sefer öfkeli haykırışları topluluğun üzerinden kaydı,sadece bana yöneldi.

"Tuuu Allah cezanı versin Haakaaann"

"Sen ne arıyorsun onların arasında? Seni annene söylemezsem!..."

"Şimdi annene telefon açıyorum çabuk defolun ordan"

"Yazıklar olsuunnn Haaakaaannn senden hiç ummazdım"

Ben tam abandone vaziyetteyim.
Aynen elimizdekileri attığımız gibi,o duvarlardan,tel örgülerden nasıl geçtikmi,uçtukmu bilmiyorum.
Allahtan sokakta Yüksel hanım teyzeden başka kimse yoktu demekki!O vaveylaya kimse çıkmadı.Bizim evin arka bahçesine toplandık.Hepimizin kalbi ağzında.
"Lan oğlum"dedi içimizden biri:"Müdür bizi orda yakalasaydı,şerefsizim bir fasıl orda döverdi, bir arabada odasında dayak atardı,sonrada okuldan atardı."

"Ulan elim ,ayağım hala titriyor be!..."

"Ya ,bu karı taa o balkondanMüdürün arka bahçeyi nasıl gördü be?"

"Elinde dürbün mü vardır?Nedir?"

"Ben eve gidiyorum arkadaş"dedi içimizden biri.

"Başlarım oyununada,dalmasınada" dedi ve gitti.
Tam o anda annem pencereyi açtı.Merakla bize baktı.
"Hakan ne yapıyorsunuz orda?" diye sordu.
"Hiçbirşey anne"dedim. "Toplandık konuşuyoruz"
"Ne konuşuyorsunuz?" diye tekrar sordu annem.
"Ne olsun yaa! ne oynayalım falan" dedim.
"İyi"dedi."Fazla uzaklaşmayın, hadi bakalım" dedi. Camı kapatıp içeriye girdi.
Hepimiz derin bir ohh çektik. Anlaşıldıki haber falan verilmemiş. Sadece sıkı bir şekilde korkutulmuşuz.

Akşam sofraya oturduk. Şansa bak babam halden armut almış. Armutu çok sever. Annemde güzelce yıkadı, pırıl, pırıl sofraya koydu,
Babam gülerek elini armutlardan birine atarken; "Hey Maşşallah Müdürün bunlar Müdürün!" diye tezgahtar ağzıyla bağırdı.
O anda bayımadıysam büyük mücadele verdiğimdendir. Ama mutfak etrafımda gitti, geldi. Derin, derin nefes alarak oturduğum tabureden düşmemeye çalıştım.
"O da nerden çıktı Zeki" dedi annem gülerek.
"Ne bileyim, Sevim bugün haldeki satıcı gelene geçene böyle bağırıyordu. Herkezde gülerek dinliyordu" dedi babam

Babam anneme döndü:
"Nesi var bunun hali bir tuhaf görünüyor" dedi.
Annem"Aman!...nesi olucak akşama kadar sokak köpeği gibi koşturuyor yorulmuştur,hepsi o" dedi.
İçimden ikl defa "Yaşşa anne" dedim.

1 yorum:

  1. Resmen olayı yaşadım o anı ben yaşamışım gibi gözümün önünde canlandı.bu ne muhteşem betimleme

    YanıtlaSil

Yayınlanan Yazıları Nasıl Buluyorsunuz?