BÖLÜM 5:DÜĞÜN YEMEKLERİ
Uşak ta belkide rakipsiz ,en önemli en büyük toplumsal aktivite düğünlerdir.Düğünlerinde
en önemli kısmı yemek verilmesi kısmıdır.
Ben Uşak ta hiç sokaklarda,meydanlarda yani açıkta düğün tertip edildiğini görmedimde
duymadımda.Zengin olsun,fakir olsun ilerici modern olsun,yada koyu mutaassıp olsun,farket
mez.Düğünler ya evde yapılır,yada salonlarda veya mevsimine göre yazlık sinemalarda.Daha
çokta bir düğün iki bölüm halinde yapılır.Herkes, çoğunluklada ihtiyarlar gece,çalgılı,çengili
eğlenceye gelmekten hoşlanmayabilir.Yaşlılar gündüz mevlüt ve duasına çağrılır.Arkasından
herkese açık yemek verilir.Tabi bunu biraz hali,vakti yerinde olanlar yapar.Bu herkese açık
sözünü biraz açmam lazım.
Düğün yemeği verilecek evin içi düzenlenir.Odalar,salonlar sofalar boşaltılır.Eşyaların bir
kısmı geçici olarak konu,komşunun evlerindeki boş ve müsait yerlere yığılır.Evin odaları sa
lonları ve açılan diğer boşluklar kaç tane meydan sinisi alabilecekse her boşluğa bir meydan
sinisi konur.Yani onların her biri bir sofra olur.Hiç olmazsa bir düğün evinin içinde yedi,se
kiz sofra olur.Bu arada düğün sahibinin gücüne göre beş,altı,yedi,hatta sekiz küçükbaş veya
bir,iki tane büyükbaş hayvan kesilir.Burda konuyu bilerek biraz saptırayım:Çoğu insan sko
lastik bir sabit fikirle keçi etini beğenmez yemez.Genelliklede mazeret olarak keçi etinin kok
tuğunu söylerler.Oysa bende ailemde keçi etini severiz. Bilen bilir keçinin erkeği,ki biz ona
erkeç deriz;tüm etlerden lezzetli olur.Bununda sebebi erkeç, koyun veya dana gibi ağılı bekle
mez.Dağlarda yabani kekik yiyerek beslenir.Kekikle beslenmiş bir hayvanın etinin tadına
doyum olmaz.Sadece eti değil peyniride harika olur.Bu yüzden Uşak lı senelik peynirini Uşak
daki peynir pazarından toptan alırken illaki keçi peyniri arar.Keçi peynirinin rayiç fiatı her
zaman koyun ve inek peynirinin fiatının nerdeyse iki katı olur.
Gelelim düğün yemeklerine;
Mahallenin tüm kadınları ve tüm akraba kadınlar birleşir.Genellikle bahçede büyük yemek
kazanları içinde artık miktarını tahmin edemeyeceğim kadar çok yemekler yapılır.Yemeği ka
zanlarda yapmak ayrı bir hünerdir.Onu her kadın yapamaz.Etin,pilavın,çorbanın lezzetini,aya
rını tutturmak kazanla yapınca çok zordur.Tencerede pişirmeye benzemez.Bunun ustaları var
dır.Dediklerine göre (ben hiç şahit olmadım ama!) Hacıannem gerçek bir kazan yemeği usta
sıymış.Tabiki gençliğinde.Daha sonra şeker hastası olupta köşesine çekilince hiç bir şey yapa
maz oldu.Düğün evinin kapısı bir yada iki gün hiç kapanmaz.Yemeğe davetli,yada davetsiz
diye bir kavram yoktur.Duyan,gören,yoldan geçen,canı isteyen,tanısın,tanımasın herkes gelip
o sofralarda boş bulduğu yere oturur.Canı istediği kadar yer ve karnı doyunca ev sahibine(dü
ğün sahibine) hayır dua eder,tebrik eder ve oyalanmadan ayakkabılarını giyer,gider.Onun boşalt
tığı yere bir başkası gelir oturur.O sofralara büyük bir titizlikle hiç bekletilmeden sürekli ye
mek taşınır.Bu sofralar tabiki yer sofralarıdır.
Her sininin etrafına yere bağdaş kurularak oturulur.Genel olarak herkesin bir namaz kılma
alışkanlığı,en azından bir namaz kılma kültürü olduğu için bu şekilde saatlerce oturabilirler
hiçde rahatsız olmazlar.Ben dizlerim alışkın olmadığından bağdaş kurup otururdum.Genellik
le yabancı olduğum için bana sesleri çıkmazdı.
Gelelim o yemeklerin lezzetine!...
Bir anket yapılsa o yemeklerdeki zevk ve lezzet;bütün Uşak lı ve o yemeklerden yemiş yaban
cılar tarafından yüzde yüz rakipsiz çıkar.Hepsininde (mükemmel lezzetli,üstüne tanımıyorum)
diyeceği garantidir.
Gerçekten böyle bir lezzet olamaz değerli okuyucular.
Yazımı enteresanlaştırmak için kasıtlı olarak abartıyor değilim.Lütfen inanın.!...Babamda,
bende,ablamda,annemde,sülalemizdeki herkesde bu düğün yemeklerini o kadar severlerki
bir yerde düğün yemeği verildiğini duyanlar hayatta kaçırmazlardı.
Aynı şeyleri yüzlerce kere,üstelik aşağı,yukarı aynı kadınların elinden evde yediğin halde
illada o düğünlerdeki ortadan yenen ,tek bir büyük yemek tasının içine kaşık salladığın yemek
lerin lezzetinin,tadının zevkini alamazsın.Herkes aynı fikirdedir.Düğün yemeği başka bir şey
dir.Üstelik menü de bütün Uşak ta klasiktir,değişmez.
Önce düğün çorbası gelir.Bu bildiğimiz et suyuyla yapılan,bol tereyağlı,üzerine nane,kırmızı
biber ekilmiş pirinç çorbasıdır.Ama ne lezzetli gelir insana.Ben düğün yemeklerinde,en çok
ilk önce gelen bu çorbayı severdim.Hiç bitmesin isterdim.Aynı çorba evde yapılır,çoğu zaman
içmem.
Sonra sırada et vardır.Bu etin lezzetini anlatmanın,tarif etmenin mümkünü olmaz.Et yemeği
ortaya konduğunda biraz yemek nezaketi gevşetilir.Biz Uşak ta normal kuşbaşından büyük,
yağsız,irice parçalara (karadoğram) tabir ederiz.Sofradaki herkes en az üç,dört parça karadoğ
ram ı tabiri caizse götürmeye çalışır.Oburluğu tüm şehirde meşhur olmuş tipler vardır.Bunlar
karadoğramları nerdeyse hiç çiğnemeden lüp,lüp atarlar.Zaten genellikle et sahanı üç,dört
kere doldurulur.
Şaşmaz bir şekilde sırada bamya vardır.Tüm yemeklerin içinde en çok bu bamya nın varlığı
benim için her zaman soru işareti olmuştur.Niçin o kadar sebzenin içinde bamya?Fakat o da
çok lezzetli olur.Et suyu,bol tereyağı,Uşak salçası derken asla dışarıda yediğiniz bamyalara
benzemez.
Sıra pilava gelir.Şimdi sevgili okuyucularım pilavı biraz detaylı anlatmak istiyorum.Ben hiç
bir düğün yemeğinde anormal bir hal,ne bileyim,değişik bir yeme şekli falan görmedim.Ama
anlatılanlara bakılırsa daha önceki düğün yemekleri döneminde durum biraz değişikmiş.Ben
bunda birazda zaman içerisinde kulaktan kulağa yayılan anonim bir mizah ,bir toplumsal espri
havasıda sezinliyorum.Anlatıla,anlatıla gittikçe büyüyen bir espri,sonradan katılan abartılar,
dinleyenler daha çok gülsünler diye konuya herkesin kendine göre yaptığı ilaveler bunun hep
bir parçası gibi geliyor bana.Ama işe yaramış yalan yada gerçek bir pilav yeme güldürüsü
çıkmış ortaya.
Şimdi Uşağın meşhur oburları olduğunu söylemiştik.Bu şahısların pilav yiyişleride tabiki
kendilerine göre.Bunlardan birinin klasik hareketlerinden biri şu:Bu şahıs sıra pilava gelince
kuşağından kendi pilav kaşığını çıkarırmış.Bu kaşık herhalde özel yaptırılmış olmalı ki birbu
çuk kaşık veya daha fazla kapasiteye sahipmiş.Bu adam önce pilav yığınına kaşığının içiyle
kuvvetlice bastırır,oraya kalıp gibi bir tepe yaparmış.Sonra tam o pilav tepesinin altına bu defa
kaşığını normal bir daldırışla sokar ,hem alttan hem üstten kaşığında oluşmuş pilav yığınını
ağzına attığı gibi hiç çiğnemeden gürp yutarmış.Zaten bu tarzda iki,üç kaşık!.... yediğinde
pilav bitermiş.Artık herkes kaşıkları bırakır bu şahsı seyretmeye başlarlarmış.Ev sahibide
olayı bildiğinden pilav sahanı sofraya gider,gider gelirmiş.Bu adam daha sonra (bizim tabirimiz
le) biraz kabalayınca,yani biraz karnı doyar gibi olduğunda kaşığıyla pilav yığınını ittirip
en alttan pilavın en yağlı kısmını kaşıklamaya başlarmış.Tabi bu tempo ile adamın önüne dü
şen kısım biraz sonra boşalıp sahanın dibi göründüğünden adam o muhteşem kaşığı ile bu pilavın
yağını bir dağıtalım arkadaşlar deyip sahanda bir düzenleme çekermiş önü tekrar pilav yığınıyla
dolarmış.Sonra aynen devam.Bu şahıs pilav üstüne bir sözlü kültür bile oluşturmuş.Onun lafla
rından biri şudur:ÇORBANIN ÜSTÜNDEN AL,PİLAVIN DİBİNE SAL.Ne yalan söyleyeyim
ben,böyle birisini sofra başında seyretmeyi çok isterdim.
Ve,en son helva gelir.İrmik helvası bu kadar mı güzel yapılır bilmiyorum!....
Genç kızlar,gelinler,varsa,evin genç oğlanları son derece becerikli garsonlar gibi,bu sofralara her an
hizmet sunarlar.Ekmekler kesilir,getirilir,boşalan sular sürekli doldurulur,çatal kaşıklar yenilenir.Yemek
sahanları boşaldıkça,isteğe göre ya yeniden doldurulur,getirilir,yada yeni yemek doldurulup geti
rilir.
Bu esnada da eline ayağına çabuk,hızlı,becerikli kadınlardan oluşan bir gurup mutfakta,kelimenin
tam anlamı ile"arı gibi" çalışırlar.
Sürekli bulaşıklar yıkanır,kaplara yemekler doldurulur,boşalan sürahiler,tuzluklar,biberlikler,dolduru
lur,ekmekler kesilir ve bütün bu işler hiç bir menfaat gözetilmeden tamamen Allah rızası için yapılır.
Hatta,bir arada yapılan bu eylemden zevk alırlar.
Hep hoşuma gitmiştir.Türk toplumunda,daha çokta Anadolu da ki bu özellik Türk halkına müthiş bir
güç ve kudret verir.Dar zamanlarda,zor zamanlarda,türkler birbirlerini tanısınlar,tanımasınlar,dargın ol
sunlar,olmasınlar,herşey bir kenara konur,insanlar bir araya elir,bir yardımlaşma,dayanışma başlar.Her
kesin her işi ne kadar zor olursa olsun kolaycacık hallediliverir.Zaten bu geleneğe kültürümüzde"İMECE"
denir.
Düğünlerde,ölümlerde,afetlerde,kıtlıklarda,salgınlarda,savaşlarda Muhteşem Anadolu insanı,tek bir çe
lik yumruk oluverir.Böyle bir gücü ezmenin,yenmenin,yok etmenin imkanı yoktur.
Geçenlerde televizyonda bir haber izledim.Hem memnun oldum,hem ağlayacak gibi oldum,hem güldüm
karmakarışık duygular içinde bocaladım kaldım.
İstanbul un en büyük otobüs garı bir toptancı haline dönmüş.Spiker,sadece türk halkına ait olan bu
enteresan durumu gülerek anlatıyordu.
Her yer ama her yer çuval,çuval,koli,koli,sepet,sepet yiyecek ve erzak balyaları ile çaka,çaka dolu.
Otobüsler,acentaların içleri,bekleme salonları,yollar,taksilerin içleri,bagajları,kamyonların,kamyonetlerin
kasaları, her yer yığın,yığın gıda maddeleri ve erzak.
Bu ne yahu!... diyeceksiniz!...
Olay şu; Ekonomik zorluklardan,darlıklardan dolayı İstanbul da yaşayıp ta geçim sıkıntısı çeken vatandaş
larımıza,kendi yerel bölgelerinden köylerden,kasabalardan,mezralardan,güneyden,batıdan,doğudan,
karadenizden,akrabaları,anneleri,babaları,kardeşleri,uzak,yakın tanıdıkları,tarafından yardım amaçlı
yiyecek ve erzak gönderiliyormuş.Böylece İstanbul daki tanıdıklarına inanılmaz bir destek veriyorlar.
Böyle bir şey eminim Türkiye den başka bir yerde mümkün olamaz.Uşak ta çok iddialı konuşuyorum;
hiç kimsenin,cenazesi ortada kalmaz.Ne kadar fakir,garip,kimsesiz,düşkün ve yalnız olursa olsun,mutla
ka her kes koşar gelir.Zaten her kes herkesi tanır,bilir.Aynen zengin ve birçok yakını olan bir insanın
cenazesi nasıl kaldırılıyorsa onunkide ayni şekilde kaldırılır.Yıkanır,kefenlenir,namazı kılınır ve belediye
mezarlığında yeri belli olacak bir şekilde,numara,ada,parsel kayıtları tesbit edilmiş olarak gömülür.
Bütün bu işler için,ne sağlık hizmetlerine (Cenazeyi muayene edip,defin ruhsatı veren doktora) ne de
belediyeye bir kuruş ödenmez.
Neyse!...Lafı dağıttık.
Gelelim düğün yemeklerine.Yemek bittiği zaman o evin içi doğal olarak,savaş alanına dönmüş olacağı
için,o evin eski haline getirilmesi tek başına ev sahibinin yapacağı bir şey değildir.
Tekrar bir imece başlar.Dört koldan yıkanır,temizlenir,toplanır,düzenlenir ve ilk haline getirilir.
Ara,ara ailecek toplanmışsak, hele,helede sofra başındaysak,genellikle lafın bir yerinde konu,eski
Uşak da ki düğün yemeklerine gelir.Hepimizin gözleri dolu,dolu olur.O zamanları hasretle ve özlemle
anarız.Bir nostalji rüzgarı eser.
Niye nostalji dedim?...
Çünkü geçen zamanla beraber bu adette bitti de ondan.
Şimdi yer sofralarında,tek bir büyük sahanın içinden,herkesin aynı yemeğe kaşık salladığı ve yere otur
duğu,bir yemek vermeye kalksan,bir tane misafir bulamazsın.Kimse,bu şekilde bir yemek yemeyi kabul
etmez.
Kimse ,kazanda yemek pişirmez.Bin türlü teknolojik mutfak aletinin olduğu bu devirde,bahçede kazan
çatıcam desen adama gülerler.Haaaa! Yardımlaşma hala var.O bir gelenektir,değişmez.Ama o ritüel
bitti.
İşte,bu yüzden bu diziye "KAF DAĞININ ARDINDAKİ MASAL DİYARI" adını koydum.
Bu günün masalları, o günün gerçekleri.
Ben o günlerin inanılmaz gerçeklerini bütün samimiyetimle size,sizlere aktarmaya uğraşıyorum.
Sevgilerimle;
Hakan Kırbaş