18 Ağustos 2012 Cumartesi

UŞAK KAF DAĞININ ARDINDAKİ MASAL DİYARI (4.BÖLÜM)


 HAMAMLAR

      Uşak ta benim çocukluğumda hafızamdan hiç silinmeyecek şeylerden biriside "hamama gitme" vakasıdır. Ankara da biz ailecek o günün en modern şartları altında yaşadığımızdan aklımıza hiç hamama gitme kavramı bile gelmezdi. Evimizde o zamanlar Ankara nın her semtinde bile olmayan (HAVAGAZI) vardı. Ankara büyük tren garı ile eski Yükseliş Koleji arasındaki geniş bir alanda (HAVAGAZI FABRİKASI) vardı. Burada kok kömüründen şohbenlerde yakılabilecek havagazı elde edilirdi. Bu da Ankara nın bir, iki semtine borular sistemi vasıtası ile yer altından servis edilirdi.

      Ben çocukluğumuzdan beri hiç tüp yaktığımızı bilmem. ŞOHBENİ a çtığın anda gecede, gündüzde sıcak suyun hazır olurdu.

      O yüzden benim zihnimde daha doğrusu hayalimde şöyle bir imaj oluşmuştur. İki farklı şehirde ayrı, ayrı zamanlar yaşanırdı sanki. Ankara da farklı bir zaman diliminde yaşıyorduk; Uşak ta farklı bir zaman diliminde. Uşakta şohben bilinmiyor bile .Bildiğimiz odunlu kazan, yani (TERMOSİFON) kazanları kullanılıyor. O yüzden banyo, başlıbaşına bir yorgunluk, bir zaman kaybı demektir. Bir kere sabahtan hazırlık başlar. Kazana odun doldurulupta bir kere yakıldımı evde kim var, kim yok herkesin yıkanması lazım. Herkes için canının istediği anda ayrı, ayrı kazan yakılmaz. Ayrıca o gün elde edilen o sıcak suyla çamaşırlarında yıkanması lazım.

Bu şu demek! Tam gün sadece yıkanmaya ve çamaşır yıkanmasına harcanır. Hatta gün yetmez bile.

Her banyoya girene kendinden sonraki sırada bekleyen mutlaka tenbih eder "sakın suyu soğutma ha!"

Bunun anlamı bir tarafdan yıkanırken bir tarafdan da ara, ara kazana odun atman gerekir. Sonra suyuda idareli kullanacaksın ki sıcak su bütün aileye yetsin. Oyüzden tendeki kirlerin çoğu "Kese" ile çıkarılır. Ben çocukken keseyi hiç sevmezdim. Hiç bir çocukta sevmez. Nasıl sevilsinki? Derini bir kat yüzerler. O kıpkırmızı kesilmiş derinin üstüne birde kaynar suyu döktüler mi! canının acısından bar, bar bağırmaya kalkarsan, hamam tasını kafana yersin. Hamam tasları her evde mutlaka olan, şekli, biçimi kendine özgü olan, metalden yapılmış, büyükçe bir çukur tabağa benzeyen bir hamam gerecidir. Ucuzu vardır, pahalısı vardır. Ama her evin olmazsa olmazıdır.

      Keseden her büyük iyi anlar, ama en güçlü kuvvetlisi yapar. Bu işi annemde iyi bilirdi, teyzemde. İşte tüm bu sebeblerden iki, üç aile birleşilir, birlikte hamama gidilir. Hal böyle olunca hamama gitmek bir toplımsal eğlence haline dönüşür.
Haaa! Şunu söylemeyi unuttum.
İnanmıyacaksınız ama hamama sadece yıkanmak amacıyla gidilmez.Çok çeşitli amaçları vardır.Mesela "Kız Bakmak İçin" gidilir.Evet!.... Şaşırmayın.
Mahallenin,yada sülalenin yaşlı bayanlarıbu tür organizasyonlara bayılırlar.Aralarında organize olurlar.Birbirlerine münasip buldukları bir kız ve oğlan vardır.Oğlanın annesi kızın (ANATOMİSİNİ)" daha yakından incelemek ister.Bu onun bir çeşit hakkıdır.Gelin kız adayını başka nerde görebilir? Tabiki hamamda.Kızında gönlü varsa bu işten ki genellikle iyi bir kısmetse razı olunur,kız tarafı ve oğlan tarafı aynı gün hamama giderler.Tesadüfen karşılaşmış gibi karşılaşırlar.Burada oğlan tarafının tecrübeli yaşlıları tarafından kızın rontgeni çekilir.Sadece fiziğine değil,oturmasına,kalkmasına,konuşmasına,kibarlığına,aklınıza ne gelirse işte!.....  Hepsi incelenir. Komisyon kararı ile okey alabilirlerse bu iş biter. Ben Hacıannemden veya diğer yaşlılardan hatta annemden hamamda takı takıldığını bile duydum.İnanılmaz değilmi ?
Mesela yine mahallenin ,sülalenin,veya o civarın düşkün, kimsesiz,fakir yaşlıları hamama götürülür.Sırf sevabına.Allah rızası için onlara hamamda bir hizmet sunulur,sanırsınızki her biri birer İngiltere Kraliçesi.Yıkarlar,saçlarını tararlar,evden getirdikleri temiz iç ve dış giysilerini giydirirler,faytonla götürür,getirirler.Sırf hayır dualarını alabilmek için. Akşamınada evlerinde misafir edip yatırırlar.Ertesi gün veya iki,üç gün sonrada,uğurlarlar.Annemin anlattığına göre Hacıdedem ve Hacıannem bunu çok sık yaparlarmış.

Dahada acaibini söyleyeyimmi ?
Hamama pikniğe gider gibide gidilir.Bir tür hamam yiyecekleri kültürü vardır.Rutubetten etkilenmeyecek gıdalar;örneğin,kızartma köfteler,lop yumurtalar,ekmek,peynir,zeytinyağlı yaprak sarmaları,hatta su böreği!....
Tencere,tencere kap,kap götürülür.Sanırsınızki,hamama yıkanmaya değil tıkınmaya gelinmiş.
Ben üç,dört,hatta beş yaşıma kadar kadınların arasında gittim geldim.Bu yaş gurubuna ses çıkarılmaz.Çocuk daha büyüdümü,oğlan çocukları için artık bu fasıl biter.Gariptir; ben Uşak ta hiç erkeklerin topluca organize olup,hamama gittiklerini bilmem.Galiba adet mi değildi,neydi!...
Hamam olayı sanki sadece kadınlaraözgü bir şey gibi kabul ediliyordu herhalde.
Evet, hamamların erkekler kısmı, erkeklere ait günleri falan vardı ama,galiba ihtiyacı olan erkekler hep tek başlarına gider,gelirdi.Çoğuda evinde yıkanmayı tercih ederdi.

Bizim eve yakın uşağın en güzel hamamlarından biri vardı.(ÇAKALOZ) Camisinin arkasında,eski (ŞAN PASAJI) nın  yanında oldukça eski ve meşhur bir hamamdı.

Benim orayı bu kadar sevmemin ve hayallerimden çıkaramamamın nedeni,diğer hamamlardan farklı olarak ,birde içi buz dolu minik bir havuzunun oluşuydu.
Yok artık!.... Dediğinizi duyar gibiyim sevgili okuyucularım.
Ama bu farklı bir havuzdu.
Bu havuz (GAZOZ) havuzuydu.
Uçmaya başladığımı! Düşünüyorsunuz biliyorum.
Ama sizi temin ederimki hem aklım başımda,hemde anlatacaklarım tamamen gerçek.Bu hamamın işletmecisi her kimse! Son derece aydın,uyanık,ve yenilikçi bir insanmış.
Şimdi Uşak ta hamamların genel yapısı şöyle olur.İç,içe geçen üç bölüm vardır.Önce soyunup,giyinilen yer,sonra (SOĞUKLUK) denen duvarların diplerinde tahta boydanboya oturulacak bankları olan bir salon.Burda peştemallarla oturulur,biraz serinledikten sonra tekrar göbek taşının ve kurnaların olduğu en  sıcak bölüme dönülür.
İşte bu işletmeci bu soğukluğun tam ortasına üşenmemiş;orta boy bir salon halısı büyüklüğünde süs havuzuna benzeyen bir havuz yaptırmış.
İçinide büyük buz kalıpları ve ağzına kadar dolacak şekilde yüzlerce ağzı açılmamış,yani henüz içilmemiş gazoz şişeleri ile doldurmuş.
Şimdi,manzarayı gözünüzün önüne getirin lütfen.O zamanlar gazozu nerde buluyorsun ? Ya sinemalarda satılır,o da sinemaya yılda bir defa ya gider,ya gitmezsin.Ya da bu hamamdaki havuzun  içinde.Bakkallarda,dükkanlarda falan gazoz bulunmaz.O devirde o gazozu kim imal eder?Kim dağıtırdı bilmiyorum.Belki BURSA da bile gazozun yapılmadığı bir zaman dilimi.
Birde lezzetlidir ki!...
Şimdi şöyle alınır.Soğukluğa oturan yada gelen herkes büyük olsun,çocuk olsun elini o havuza sokar, buz kalıplarının arasından kendisi,istediği kadar şişeyi çekip alabilir.Hamamın sahibi oturduğu bilet gişesinden orayı görür.Herkeside tanıdığından,kimin oğlu kızı aldıysa hemen orada hesabına işler.Sen sanki havuzun içinden bedava çekip alıyormuşsun gibi bir his ve mutluluk içinde gazozunu içersin.O gazozun kapağını eliyle açmakta ustalaşmış (NATIR) lar vardır.(Natır:Kadın tellak yani keseci) Birinden biri açıverir.Yalnız bir tek yasak vardır.Şişeleri içeriye göbek taşına götürmek yasaktır.Buna da herkes uyardı.
Biz Ankara dan gelmiş çocuklar olduğumuzdan teyzemin çocuklarına kıyasla sanki biraz daha torpilliydık. O havuzdan (tabi aşırıya kaçmamak şartı ile) istediğimiz zaman gazoz almak ablama da banada serbestti.Zavallı teyzemin çocukları bu izni çok zor kopartırlardı.Esas hamamın ortasında kocaman mermerden bir göbektaşı olurdu.Daire biçiminde yerden 25-30 cm yüksekte,çapı yaklaşık 4-5 metre olan dans pisti gibi bir yer.Oraya upuzun yatarsın.(yani mermerin üstüne) orda şapır,şapır terlersin.Oraya öyle alışkın insanlar vardırki o mermerin üstünde o sıcakta tatlı,tatlı uyurlar.

Birde ben her zaman o hamamlardaki suyun bolluğunun kaynağını merak etmişimdir.Uşak ta zaman,zaman yaşanan su darlığı esnasında bile hiç bir zaman hamamın suyu kesilmezdi.Bırakın kesilmeyi azalmazdı bile.
Belkide kendi kuyuları yada su kaynakları vardı bilmiyorum.

Akşam eve dönüldüğünde temiz vücut,akşama kadar hiç durmadan yapılan hareket,bin türlü heyecan derken bir uyku bastırır yemeğe kadar bile dayanamazdım.Hacıannemin yaz,kış üstümüze örttüğü o evvel zaman yün yorganlarının altında öyle tatlı, öyle dinlendirici bir uykuya dalınırdı ki ;Ben hayatımda o kadar huzurlu,o kadar mutlu uyku uyuduğumu hatırlamıyorum.

Çünkü orası benim için Kaf Dağının ardındaki masal diyarıydı.

Eeeee!...

Masal diyarında da başka türlü uyunmaz degilmi?


               
                             Devam Edicek
                             Hakan Kırbaş




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yayınlanan Yazıları Nasıl Buluyorsunuz?