7 Ağustos 2012 Salı

MARMARİS YOLU MACERA DOLU

     
        Ülkeler içinde cennet Türkiye'dir. Türkiye'de de cennet ege bölgesidir. Doğasıyla, insanlarıyla, şiveleriyle, yemekleriyle hatta kendine özgü içkileriyle bambaşka bir yaşam ve tatil bölgesidir. Marmaris'in, Bodrum'un, Datça'nın şimdilerde Çeşme'nin ve buna benzer yüzlerce, binlerce, tatil bölgesinin ayrı ayrı güzelliklerini Allah hep Ege'ye vermiş.

        Tabi!.. Bende Ege'liyim. O yüzden birazcık ayrımcılık yapıyorum. Tüm ergenleriğe girmiş ama henüz çıkamammış gençlerde; bilhassa mart, nisan ayları geldimi aynı göçmen kuşlarda olduğu gibi bir güneye uçmak duygusu başlar.
        Hiç bir imkansızlık bunu engelleyemez.
        Ne parasızlık, ne vakitsizlik, ne yapılması gereken vazifeler o gençlere engel olmaz. En ufak parasal şartlar bile yetersizse otostop yapılır gene gidilir.
        Ben ve Ferit isminde bir arkadaşım üniversitede birden ikiye geçtiğimiz yaz bu hastalığa yakalandık. Başladı bizim beyinler harıl harıl hesap kitap işleri yapmaya. Şöyle kabaca on günlük bir tatil için kişi başına dötyüz lira kadar para gerektiğine karar verdik.
         Ferit nasıl yaptı, etti ise gerekli parayı temin etti.
         Bende soluğu ablamın yanında aldım. Eniştem Ankara'nın sayılı esnaflarından oldukça zengin bir adam. Ablam hiç ikiletmeden çantasını açtı; hiç unutmuyorum kalın bir destenin içinden bir tane bin liralık bütün bir para çekip "al" dedi.
         Davulcuya bahşiş verir gibi hiç önemsemeden parayı bana uzattı.
         Ferit ile benim ikimizinde gözleri büyüdü. Bu kadarını biz bile beklemiyorduk. Teşekkürlerin biri bin para evden fırladık.
         Ertesi gün Ankara'nın büyük tren garının karşısındaki eski garajlardan Marmaris otobüsüne bindik. Marmarise girerken dağlardan kıvrıla kıvrıla İnen ormanların içinden bir yol birden bire denizi karşımıza çıkartıverdi. Denizi tatilden tatile yılda onbeş gün gören bizler gibi orta anadolu insanları için bu tadına doyulmaz, enfes bir manzaradır. Otobüsün içindeki her yolcu otobüs bir diğer kavşağa dönüpte deniz manzarası gözlerden kayboluncaya kadar nefes almadan bu manzarayı seyretti.
        Marmaris'e indik. İkimizde zırcahiliz. Aklımızca bir pansiyon aramaya başladık. Marmaris'in içindeki pansiyonların nerdeyse tamamına girdik çıktık. Kimi uzak diye beğenmedik, kimi pahalı diye. Sonunda Ferit'in aklına birşey geldi.
O geçen senede buraya geldiğinden bir öneri getirdi.
       -"Marmaris'in biraz dışında içmeler diye biryer var. Orasının sahilleri güzeldir. Orda camping alanları vardır. Haydi oraya gidelim" dedi.
       O sıcakta üç km yürüdük. Ellerimizde valizler artık taşınamaz hale geldik. Tam bittik artık derken istediğimiz bir camping alanı gördük. Hoşumuza gitti. Sahibi bu işleri bilen biri olmalı ki camping alanının içinde gerekli olan herşeyi yapmış.
       Ortak duşlar var, bir açık çamaşırhanesi var, tuvaletleri var, ufak tefek ihtiyaçların alınabileceği marketten küçük, büfeden büyük bir yeri var. Bir lokantası bile var.
En önemliside bungalow denen tahtadan barakaları ve hazır kurulmuş çadırları vardı.
Biz bungalowları merak ettik. Baktık!..
İçlerinde iki tek kişilik yatak, iki komidin, iki koltuk; baya hoşumuza gitti.
       -" Boş bungalow var mı?"diye sorduk.
       -" Hepsi boş" dedi!..
En pahalısıda bungalow! Günlük yirmi lira.
       -"Tamam" dedik, kiralıyoruz.
Altı günlük peşin verdik.
Ama bir acayiplik dikkatimizi çekmedi değil. Şimdiye kadar bungalowların tıklım tıklım dolu olması gerekirdi.Neyse!..

Hemen mayolarımızı giyip kendimizi denize attık. Akşama kadar suda cımbıldadık. Gecede sahilde geç saatlere kadar oyalandık. Derken barakamıza döndük. İçeri girer girmez hiç kimsenin neden bungalow kiralamadığını anlayıverdik.
İçerinin sıcaklığı ortalama altmış derece. Bırak uyumayı nefes almaya imkan yok. Biraz döktük, düşündük mümkün değil.
Tekrar sahile indik. Birde ne görelim?
Bütün tahta şezlonglar full dolu. Herkes üstüne ince çarşaf almış serin serin, denizin sesini dinleye dinleye yatıyor.

Biz iki akıllı yatmayacağımız, yatamayacağımız barakaya 120 lira peşin vermişiz.
Canımız sıkkın sahilde biryer buluıp büzüştük uyuduk kaldık.
Ertesi sabah moralimiz biraz düzelsin diye;
-"Hadi" dedik.
-"Güzel bir kahvaltı yapalım"  "Sefamız olsun canına yandığımın"
-"Her kaç paraysa verelim güzelce karnımızı doyuralım"
Lokantaya girdik. Dışarda açıklık, balkon gibi biryerdeki en güzel masaya kurulduk.
Gelen garsona iki kahvaltı sipariş ettik.
Niyetimiz karnımızı doya, doya doldurmak.
Garson özenle servisimizi açtı, Önce bir bardak çay getirdi. Arkasından içinde dört adet incecik birer dilim ekmek olan bir sepet bıraktı. Tabaklarımızada birer tane işaret parmağım büyüklüğünde sigara böreği bıraktı. Gayet ince kesilmiş birer dilim domates ve birer adet çeyrek salatalık bıraktı gitti.
Biz bunları daha tabaklarımıza değmeden bitiriverdik.
Ellerimizi ovuştura ovuştura kahvaltımızın kalanını beklemeye başladık. Aklımızda yumurta, peynir, reçel, zeytin ve tabiki bolca ekmek.
Biraz bekledik, gelen giden yok!..
Bu arada biribirimize izahatlarda bulunuyoruz; sabahın köründe ilk biz damladığımız için adamlar daha mutfağı hazırlayamadılar, herhalde diyoruz.
Ama hala gelen giden yok.
Garsonu çağırdım.
-"Arkadaş" dedim!.. Bizim kahvaltıları unuttun galiba."
-"Hayır unutmadım beyefendi" dedi "getirdim"!..
-"Allah allah geldide bizmi farkına varmadık"
-"Az önce kahvaltınızı yediniz beyefendi "dedi
-"Neeeee!.. Hepsi omuydu."
-"Evet, afiyet olsun efendim" dedi ve dönüp gitti.
Şaşkınlıktan ne yapacağımızı ne diyeceğimizi bilemedik. Üstelik yemediğimiz kahvaltıya 12 şer lira parayı ödeyince moralimiz temelli bozuldu.
-Ferit "ben aç duramam arkadaş" dedi.
Doğru campingin içindeki büfeye gittik. Birer ekmeğin içine 100 er gr yaz helvası doldurtup başladık ısırmaya. Hiç olmazsa karnımız doydu. Bu şekilde altı günü ekmek peynirle geçirince ikimizinde açlıktan nevri döndü.
Altıncı gün pes ettik. Dönmeye karar verdik. Campingten ayrıldık. Önce gidip otobüs biletlerimizi aldık. Daha epeyce para var.
-Ferit "bende  bu Marmaris'ten et yemeden gidersem yuh olsun bana" dedi.
Kasapların olduğu çarşıya gittik. Niyetimiz; mangallık et alıp Marmaris'in diğer tarafında " günlük" diye ormanlık bir piknik yeri var; orada akşama kadar eti kızartıp bol, bol yemek.
Açık bir kasap bulduk. Bir kadın çalıştırıyordu.
-"Biz ateşte ızgara yapmak için et almak istiyoruz" dedik.
-"KAç kilo alacaksınız" diye sordu bayan kasap.
-"Beş kilo ver" dedim ben.
-"Kaç kişisiniz" diye tekrar sordu.
Şimdi toplam iki kişiyiz desem kadın ya alay ettiğimizi, yada sarhoş falan olduğumuzu sanacak.
-"15 kişiyiz" dedim.
Neyse kasap ikna oldu. Eti hazırladı ve verdi.
Fırından da dört, beş tane kadar taze ekmek aldık. OTobüs gece kalkacak. Akşama kadar  günlükte yiyip içicez. Akşamda gara gidip kalkış saatini beklicez.
Günlüğe vardık. Boş masalardan birine yerlerştik. Ateşi yaktık. Beş kilo eti kızartıp, kızartıp yiyoruz. Öyle bir an geldiki ikimizde çatlamak üzereyiz. Son yarım kilo kadar kaldı.
-"Ben buna para verdim arkadaş, asla bırakmam" dedi Ferit.
Son yarım kilo etide yedi bitirdi.
Akşam hava kararırken toplandık. Tekrar onca yolu yürüye, yürüye gara geldik. Ne eğlendiğimizden anladık, nede tatil yaptığımızdan. Ama çok garip bir şekilde Marmaristen ayrılıyor oluşumuzun içimizde yarattığı bir sevinç var.

Ferit o zamanın çok moda mizah dergisi olan "GırGır" aldı. Orda bir karikatür gördük.

Aydın Menderes Doğru Yol Partisinden istifa ederek ayrıldığında; Demirel uzun bir beyanat vererek buna çok üzüldüğünü, bunun hem kendisi, hemde partisi için çok büyük bir kayıp olduğunu, bu açığı telafi etmenin çok zor olacağını vurgulayarak gazetecilere bilgi vermiş, ama yakınındaki bir kaç kişi konuşmanın sonunda Demirel'in ağzının içinde
-"Oh Aydın kurupturups" şeklinde bir şeyler gevelediğini duymuşlar.
Bazıları bunu;
-" Oh Aydın'dan kurtuluyoruz" şeklinde net  olarak duyduklarını söylemişler.
Biz Feritle bu espriye bayıldık.
Otobüse bindik. Tam otobüs kalktığı anda Ferit bana doğru dönerek "oohh!... Marmaris kurupsturups" dedi.

Burdanda şunu anlıyoruzki Ankara ya dönüşümüzde tatilimizin nasıl geçtiğini soracak olan arkadaşlarımıza;Marmaris i öve,öve bitiremeyecek,şahane bir tatil bölgesi olduğunu üstüne basa,basa vurgulayacak,herkese mutlaka  daha uzun sürelerle gitmelerini sıkı,sıkı tembih edeceğiz.

Hele,hele (İçmeler) denen beldesinde deniz manzaralı kalvaltının tadına doyulamadığına (yalan değil doyulmuyor) mutlaka vakit ayırıp orada bir kahvaltı ısmarlamalarını tavsiye edeceğiz.

Bu aradada içimizden "oohh!Marmaris kurupturups" diyeceğimizden hiç kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yayınlanan Yazıları Nasıl Buluyorsunuz?