23 Ağustos 2012 Perşembe

YERMİSİN,YEMEZMİSİN?....(1.BÖLÜM)

  
 
           Gecenin bir yarısı aniden kusmaya, titremeye, bayılacak gibi olmaya başlayınca, eşim benim eski hallerimi bildiğinden, hemen ambulansa telefon etti. Ambulans gelene kadar ben dahada kötüleştim. Ambulansta çalışan bayan doktor daha eve girip beni görür görmez, heyecanlandı, ilk muayenesini bile yapmadan yanındaki erkek yardımcılarına döndü: "Hemen sedyeye bağlayın doğru hastaneye" dedi.
Hastaneye ulaştığımızdabendeki kötüleşme artarak devam ediyordu. Acil servisteki doktorlar eşime "Durumu kötününde ötesine geçti, kritikleşti" demişler. Ben önce acil servisin içinde dahada kötü durumda olanları yatırdıkları bir "müdahale odası" na, ordanda direk yoğun bakıma çıkardılar.
Hemen kan testleri, biyokimyasal testler, idrar, mide sıvıları testleri vs. derken doktor annemle, eşimi karşısına alıp o anda sorulabilecek en acaip soruyu sormuş:
-"Siz bu adamı hiç beslemedinizmi hanımefendi ?"
Bizimkiler ağızları birer karış açık; ne cevap vereceklerini bilemediklerinden adama bakmış kalmışlar.
Bu arada sevgili okuyucularım; işin ironik tarafı şurda;
Annem Hatice nin bakımını biraz yetersiz bulduğundan (bana bakmasını kastediyorum) raconu kesti ve:
-"Hakan ı bize götürüyorum.Bizde biraz ,ona ilgi ve dikkatle bakmak istiyorum." dedi.
Eşimde anneme bir şey diyemediğinden, hemde gerçekten o aralar kendi işleri yoğun olduğundan duruma rıza gösterdi. Ben annemlere götürülerek besiye!.... çekildim.
Gerçi biraz iştahsızdım ama herkes kadar yiyip, içtiğimi zannediyordum. Anlaşılan herkesde aynı şekilde zannediyormuş.
Doktor böyle söyleyince annem yıkıldı.
Doktor orada göğsüne iki el kurşun sıksa bu kadar yıkamazdı.
Annem bunu hem gurur meselesi, hemde takıntı yaptı. Ama ne takıntı? Hani psikiyatri ilminde "obsesssif takıntı" dedikleri, en ağır türü vardır ya! işte ondan.

Benide bu gurur kırıklığının müsebbibi gördüğünden artık banada acımayı bıraktı.
Bana tam bir besi danası muamelesi çekiyor.
Elinden gelse yirmi dört saat benim ağzıma eline geçeni tıkacak. Resmen savaş açtı bana. Topyekün harekat kurallarını uygulayarak, aklıyla, gücüyle, zekasıyla, inadıyla, azmiyle, öfkesiyle, orantılı olarak ne yapılabilecekse yapıyor.
Tehdit ediyor, yalvarıyor, rica ediyor, kandırmaya çalışıyor, becerebilirse kaba güç kullanmaya kalkıyor. Bu arada yalnız kaldığı ender  zamanlarda devamlı düşünerek; planlar kuruyor. Stratejiler hazırlıyorki bana iki fazla nasıl yedirebilir.

Hayır!... Bu takıntı zannediyorumki aynı zamanda bulaşıcı. (Not: Bunu psikiyatri ile ilgilenen bilim adamları araştırırsa iyi olur. Tahminim, bu yeni buluşlarından dolayı Nobel alabilirler) Eşime ve ordanda annemlere arada, sırada gelen ablama bulaştı. Birdi, üç oldular. Benim üzerimdeki baskı birden üç katına çıktı.
Bu durum söylenti ve vah, vah lar arasında annemin, ablamın, haticeninde yadsınamaz gayretleri sonucu, mahalleye, tanıdıklara komşulara, sokağa derken Uşak'a yayıldı. Artık annemlere gelen  herkes Afrikalı açlara yardım taşır gibi, poşet, poşet, tencere, tencere, tepsi, tepsi birşeyler getiriyor.
Genel beklentide benim tüm bu yapılan ve getirilenleri itirazsız, yiyerek tüketmem.
yani! Birşey değil, metebolizmam belki güçlenecek ama korkuyorum ki bu arada artık akıl sağlığımı kaybetmek üzereyim. Ama bakıyorum, bizim sülalede hiç kimsenin o konuda, benden yana en ufak bir endişesi yok. Herhalde; zaten olmayan bir şeyin nesinden korkalım diye düşünüyorlar.

Babam seksen üç yaşında. Taş gibidir ve korkunç iştahlıdır. Bizim Uşak'lı tabiri ile "Devi Kavı Yer." dediklerinden. O da bu esnada hayatının baharını yaşıyor. Ömrü boyunca bu kadar fantezi ve değişik yiyeceği bir arada görmediğinden bayram ediyor. Hemen o arada sekiz kilo almış.

Bense diyalize gidip geliyorum. Diyalizdede doktorlar annemin bıraktığı yerden işe başlıyorlar. Diyaliz esnasında bana damardan; o güne kadar tıp teknolojisinin icad edebildiği  ne kadar güçlendirici, besleyici, direnç arttırıcı, sıvı proteinler, serum içerisinde amino asitler, metobolik mineraller, elektrolitikler, mamalar, vs. varsa veriliyor.
Ama günler geçtikçe hep beraber kahroluyorlar. Çünkü ben "Tok evin aç kedisi" gibi bütün bu ihtimama, bakıma karşılık nankörce bir gram almıyorum.
Hayır!... Üzülüyorum. Bir şey değil, annem aklını bozacak.
Bütün bunlar olup biterken olayın benim için komik taraflarıda yok değil. Ne istersem yapıyorlar.
Belki kendi istediklerimi yerim diye. Bende bu durumu sonuna kadar suistimal ediyorum. Şunları isterim diyerek, olmayacak hayali yemekler ve karışımlar tarif ediyorum. Ben hastayım ya, tabiki canım değişik şeyler çekebilir, değil mi ya!....
Fakat işin enteresan tarafı bu istediğim acaip şeyleri yapıyorlar yahu!...
Eşim işi gücü bıraktı. İnternetten, ya benim istediğim atmasyon şeyin birebir aynısını buluyor, yada çok yakınını. Annemgilin mutfağı dünyanın dört bir tarafından orijinal yemeklerin hazırlandığı bir yemek akademisine dönüştü. Zaten ustalardı, iyice işi bilimselliğe döktüler. Ablamada bu işler eğlenceli gelmeye başladı. Zaten yemek yapmayı sever. Daha çokta kafasına göre "Abudik, gubidik" şeyler icat etmeyi sever. Çok samimi söylüyorum, yaptığı, patenti sadece kendisine ait iki mezenin birisinin adı "ZÜMLÜL" diğerinin ise "HÖPÖNTÖRÖŞÖRÖLEF" hİç atmıyorum inanın.
Yoğurt, sarımsak, acı biber, ceviz (dövülmüş) nane, kekik, ekmek içi ,vs. ile yaptığı bütün ailemizin gerçekten severek yediği şeyler. Bu iş tam ona ona göre oldu. Annemlerde yatıp kalkmaya başladı.

Artık benim istemediğim enteresanlıklarda pişirilip, pişirilip önüme konmaya başlandı. Benim silah ters tepmek üzere.
Fakat yavaş, yavaş bendeki bu nankörlük sinirlerini bozmaya başladı. Hissediyorum. Bu bozukluk sonucunda bu üçlü ısrar çetesi performanslarını eve gelenmisafirlerede çevirmeye başladılar.
Mesela yemeğe oturuyoruz, annem misafirimize diyelim, normal bir tabak yemek koyuyor. Onun ve masadakilerin dikkatinin herhangi bir sebeble bir iki saniyeliğine başka bir yöne döndüğü anda
hooop!
Hatice çaktırmadan misafirin tabağına bir kepçe daha koyuyor.



                 Devam Edecek

                 Sonsuz sevgilerimle


                 Hakan kırbaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yayınlanan Yazıları Nasıl Buluyorsunuz?