9 Ağustos 2012 Perşembe

KURRA ÇEKTİK,SİZE ÇIKTI!

Ayvalık Türkiyede ender bulunacak güzellikte bir ilçedir.Biz ailecek Ayvalıkta hasbelkader beş sene kadar ikamet ettik.Sonra benim sağlık sorunlarım başladı.İzmire gidip,gidip geliyoruz.Ege Üniversitesinde tedavi görüyorum.Oğlumda o sene sekizinci sınıfı bitirip doğru,düzgün bir liseye başlaması gerekince,ailecek döndük dolaştık Ankara ya geri geldik.

Ama hiç birimizde Ayvalıkta geçen o muhteşem yılları unutamıyoruz.Sarımsaklı plajları,Cunda adasındaki belediye plajı veya halk arasındaki adıyla "Duba" plajı,Cunda nın açık denize bakan diğer tarafındaki "Patriça" plajı,hepsi birbirinden güzel birer tabiat harikasıdır.

Biz türklere ait bir gezme usulü vardır.Her tatil yöresinin ana caddesi yada sahil kenarında gezilecek yeri vardır.Orası cafelerle dolu,lokantaların,pastanelerin,büfelerin sıra,sıra sıralandığı seyyar satıcıların aklınıza,hayalinize gelebilecek soğuk,sıcak her şeyi sattıkları,binbir çeşit renkli neon lambalarının,renkli ışıklı,tabelaların olduğu,renklerin, kokuların birbirinin içine girdiği,şahane bir uyumla etrafa yayıldığı "Piyasa yeridir".Burda etrafı seyrederek,bir taraftanda çekirdek,dondurma,mis kokulu tostlar ve buna benzeyen bin türlü eğlencelik çerez yiyerek,ağır,ağır sonuna kadar defalarca yürüyerek gidip gelmeye "Piyasa yapmak" denir.

Bu bir orta sınıf eğlencesidir.

Bir sene bacanağım ailesi ile beraber bize,Ayvalığa tatile geldiler.Bacanağımın adı "Yavuz".Bir arada eğlenmeyi seven,gerçekten çok uyumlu iki aileyiz.Onlarında biri oğlan,biri kız iki çocukları var.Bizimkilerle aşağı,yukarı akranlar.Anlatacağım esas olaydan önce sevgili okuyucularım, hepinizin hemen hatırlayacağı bir şeyden bahsetmek istiyorum.

Biz türk halkı kolay yoldan para kazanmak konusunda adeta insanüstü  bir yeteneğe sahibiz.Diyebilirimki bu konuda Çinliler ve Yahudilerle çok rahat yarışır,pek çok zemindede onları geçeriz.

Yalnız Allah bu konuda çok adil davranmış,bu kadar fazla işini bilenin yanında,bir çokta bu tilkilerin mesleklerini icra ederken  kullanabileceği malzeme üretmiş.Biz halk arasında  bu malzemeye "Enayiler Zümresi"adını veriyoruz.

Bahsedeceğim olaysa şu:Bir gece türk halkı durup,dururken ortaya çıkmış "TİTAN" diye bir oluşumun;milyonuncu üyelerinin mi?Yoksa kazandıkları!... milyonuncu liranınmı kutlanışını tüm türk televizyon kanallarından seyretmeye başladı.

Bu oluşumun üyelerinede türk halkı hemen "Titancılar" adını taktı.

Ama ne kutlama!....

Lüks,insanların gözüne,gözüne sokuluyor.Bütün televizyon kameraları orada.Yenilenin içilenin haddi ,hesabı yok.İnsanlar şampanyalarla,viskilerle yıkanıyor.

Kalabalık, kadınlı,erkekli bir daire var salonun ortasında.Dairenin ortasında çok iri,yarı o güne kadar kimsenin görmediği parçalı kumaştan tuhaf bir takım giymiş bir adam,gene o güne kadar kimsenin görmediği acaip bir dans yapıyor tek başına.

Etrafındaki kalabalık hep birden ayaklarını kuvvetle yere vura,vura hem bu tek başına dans eden adama tempo tutuyorlar,hemde bir ağızdan "Heeyy" "Heeyy" diye bağırıyorlar.

Sanki bir gizli örgütün töreni var sanırsınız.

Bu adam "TİTAN" denilen oluşumun Türkiye lideri.Burdanda şunu anlıyoruz bu örgütün birde uluslararası boyutu varmış.Bu adamın bir Uşaklıya tarifini yapmak gerekse;söylenebilecek tek bir sözcük var "ABAZOMBALAK".
Abazombalak Uşakta kullanılan yerel şivenin içinde geçen bir sözcük.İri yarı,hantal,kaba,saba,biçimsiz manalarının hepsini birden içine alan bir kapsayıcı genel sözcük.Bu adam kelimenin tam anlamı ile bir abazombalak.Ama ne kadar başarılıymış!.... Kazancını kanal spikeri anlata,anlata bitiremiyor.

Ertesi gün türk halkı yediden yetmişe  bu titancıları konuşuyor.Sonradan öğreniyoruzki  bir adıda "Saadet Zinciri" olan bu örgütün tek bir çalışma prensibi var.Her üye  kendisinden sonra bu örgüte üye yapacağı yedi kişi bulmak zorunda.Bu yedi yeni üye ilk üyelik anında bir bedel ödüyorlar.Sonradanda belli dönemlerde primlerini ödüyorlar.

Kime gidiyor bu paralar?

Örgütün en tepesindeki bu adama.

Peki üyelerin kazancı ne?

Her üye kendisinden sonraki üyelerden gelen paralardan küçük bir komisyo alıyor.Kalanı yallah en tepeye.
Ne kadar yeni üyeyi ikna edebilirse !... kazanacağı parada o kadar artıyor.Bu yüzden zaten bu sisteme
"Saadet Zinciri" adı veriliyor.Ama kimin saadeti ? Orası meçhul.

Olayın patlaması üç,dört günü bulmadı.Yasalara aykırı olduğu gerekçesiyle bu adam ve onlarca titan yöneticisi tutuklandı.İnanın yirmibeşer yıl,yirmişer yıl,onar yıl gibi korkunç cezalar aldılar.

Gazeteler günlerce yazdı.Yıllar geçti unutuldu gitti.

Yanlız,bu şekilde para kazanmaktan asla vazgeçmeyecek olan yukarda bahsettiğim bu"Tilkiler Zümresi" anladılarki,her şeyi yasal kılıfına uydurdunmu ceza falan yok.Onlarda iki yeni yasal! "düdükleme metodu"keşfettiler.
Bunlardan birincisi uyduruktan bir detarjan satmak.Yani sonuçta  millete kendi rızası ile mal satmış oluyorsun.Yasal kılıf bu.Bunun dışında herşey saadet zincirinin aynısı.Yani üye yapacağın kişiye bu uyduruk deterjanı satıyorsun, o da,yeni bulacağı başka yedi üyeye satıyor.Sonuçta  bir mal alış satışı olduğundan illegal hiç bir şey yok.
İkinci yol ise "Devre Mülk Satmak"
Bu ikinci yol tamamen içler acısı.Ben bu usülle dolandırılanlara çok acıyorum.

Sana birgün bir telefon geliyor.Çekilen ne idüğü belirsiz bir kurrayı kazanan talihli olduğunuz söyleniyor.
Falanca turistik otelde yada lüks bir tesiste birgün yada iki gün çoluk,çocuk tam pansiyon,açık büfe,sınırsız içki, ve o tesisin tüm olanaklarından ücretsiz yararlanma hakkı elde ediyorsun.
Avantaya bakarmısınız!....
Eğer bu kazığı daha önceden yememişsen hayır demen çok zor.Çoluğunu,çocuğunu alıpda kalkıp gidersen yandın!...
Orda sana tehditle,baskıyla,iknayla!... Bir devre mülk satıyorlar,"yandım Allah" diye dönüyorsun.

Gelelim hikayemizin başına:
Bacanağın ailesi ve bizim aile bir akşam Cunda da piyasa yapıyoruz.Herkes çok neşeli muhabbetin ardı,arkası kesilmiyor.Havada kahkahalar patlıyor.
Birden yanımıza 20-21 yaşlarında,kılığı,kıyafeti son derece düzgün,konuşması son derece kibar bir erkek yaklaştı. Önce o kalabalıkta ve yoğun seste ne dediğini anlayamadık.Birde eğitimden geçirilmişler belliki.Nefes almadan konuşuyor ve sana düşünme fırsatı bırakmıyor.
Konuyu anladık.Sarımsaklıda lüksbir otelde bir gün boyunca otelin tanıtımı amacıyla ücretsiz misafirler ağırlanacakmış.

Yok yaaaaa!
Ben daha bu ilk cümleleri duyunca ayıktım.Yavuza söz hakkı bile bırakmadan oğlana "Hayır"dedim.Fakat delikanlının lügatında hayır diye bir sözcük yok.Benden iş çıkmayacağını anlayınca bütün gücüyle ve gayretiyle Yavuz a saldırdı.
Yavuz da "gidelim bari" dedimi!...
Ben kahroluyorum.Gecenin zevki falan kalmadı.Delikanlı işini o kadar iyi biliyorki Yavuz un cep telefonunun numarasını bile aldı.
Ertesi gün Yavuz ailesini aldı gitti.Ben ne olur ,ne olmaz diye jandarma Astsubay olarak çalışan komşumuza durumu kısaca anlattım ,hazırda beklemesini rica ettim.
"Tamam Hakan ağbi"dedi.
Akşama kadar hop oturdum,hop kalktım.
Akşam gelişleri tam beklediğim gibiydi.
Yavuz un yüzü alı al,moru mor bir şekil olmuş.Canı öyle sıkkındıki konuşmak bile istemiyor.
Herşey benim anlatmaya çalıştığım gibi olmuş.Açık büfe dedikleri şey,bir tencere pilav,bir tencere kuru fasulye.Sınırsız içki ise bir demlik çay,bir damacana su.
Tesisten yararlanmakta;otelin havuzuna,o da sadece çocuklara girme izni.Hepsi bu.
Akşam bunlara bir tanıtım yaparlar,eh yani o kadar olur!...
Peki niye bırakıp gelmemişler diyeceksiniz.Adamlar eşkiya gibi bırakırmı!...
Yavuz u sıkıştırırlar,sıkıştırırlar;Ama helal olsun sonuna kadar direnmiş."Devre mülk"falan almamış.
İki üç gün sonra kendisi anlatıyor."Bana bir şey satamayacaklarını anlayınca tavırları bir değişti; çoluğun ,çocuğun yanında dövecekler sandım"dedi.
Başlarındaki adam en son şöyle demiş:
"Bari beş on lira atta yemeklerin parası çıksın"
Ne diyeyim Dünyanın en lüzumsuz ve işe yaramayan lafı:
"Ben demiştim" demektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yayınlanan Yazıları Nasıl Buluyorsunuz?